GüncelYorum

Halkın Gündemi | “Emniyet genelgesi”: Polisin İşkenceyi Gizleme Gayreti!

"Genelgenin gazeteci, aktivist veya her hangi bir nedenle görüntü almak isteyenlerin kanıt ve bellek oluşturma haklarının çiğnenmesine sebep olacağı gibi, toplumsal olaylarda da bugüne kadar sürekli tanık olduğumuz hak ihlalleri ve kötü muameleyi görünmez kılmak için düzenlendiği açık"

“Emniyet Genel Müdürlüğü”nün geçtiğimiz günlerde polisleri kaydeden ve paylaşanların engellenmesi ve kayıt yapan kişilere adli işlem yapılmasına dönük çıkardığı genelgeye tepki büyük.

Genelgenin gazeteci, aktivist veya her hangi bir nedenle görüntü almak isteyenlerin kanıt ve bellek oluşturma haklarının çiğnenmesine sebep olacağı gibi, toplumsal olaylarda da bugüne kadar sürekli tanık olduğumuz hak ihlalleri ve kötü muameleyi görünmez kılmak için düzenlendiği açık.

Genel müdür imzasıyla bir sabah vakti, 81 kentte bulunan tüm “kolluk görevlileri”ne tebliğ edilen bu yeni talimata gerekçe olarak “özel hayatın gizliliği”, “olayların kamuoyuna farklı yansıtılması” gibi kendi içinde tutarsız bir takım savlar gösterilmişse de bunun polise sonsuz sahip çıkma ve zaten had safhada olan yetkilerine yeni bir tehlikeli madde ekleme amacı güttüğü şüphesiz!

Kararın zamanlamasına bakıldığında iktidarın sıkışmışlığını, korku ve paranoyalarının büyüklüğünü tahlil etmek kaçınılmaz oluyor. Üstelik bunu bir iki canlı örnekle göstermek mümkün. Yakın zamanda Boğaziçi Üniversitesi’nde başlayan ve birçok kenti etkisi altına alan eylemsellik süreci henüz unutulmamışken, İkizdere’deki köylülerin topraklarını, yaşamlarını korumak için başlattığı direniş bugün de devam ediyor.

Boğaziçi’nde protesto haklarını kullanan gençlere düzenlenen saldırıların tüm dünyada duyulmasından ders çıkaran iktidar İkizdere’de aynı izlenimi vermek istemiyor. Dolayısıyla “özel hayatın gizliliği” adı altında protesto eyleminin, en basit bir talebin bile bastırılacağı mesajını veriyor.

Ayrıca 1 Mayıs arifesinde çıkarılan bu genelge yasakların gölgesinde geçen işçi ve emekçilerin gününe de kendi hazırlıklarını içermektedir.

Belirsizlikle girilen 1 Mayıs’ta alanlara çıkmak isteyen yüzlerce insana emrindeki polislerle yaptığı kötü muamele ve orantısız müdahalenin görünmesini, duyulmasını istemeyen yönetim tüm tepkilere rağmen geri adım atmadı. Aksine, salt mesleğinden kaynaklı kayıt almak zorunda olan gazetecilere bile pervasızca saldırmayı yeğledi.

İşini yapmak isteyen bir gazetecinin telefonu öfkeli polislerin ayakları altında ezildi. Yine çok sayıda gazeteci ve aktivist benzer sebeplerle gözaltına alındı ya da cezai işleme maruz bırakıldı.

Hükümet insanlık tarihinde hiç bir ulus devlet pratiğinden aşina olmadığımız cinsten ilkel baskı yöntemlerine kesintisiz yenilerini ekliyor. Ülkede yaşayan bireylerin çoğunda bu anlamda bir travma yaratma yemini etmiş gibi.

Kendi yasalarını böylesine askıya almalarına ve en temel insan haklarına bu denli yönelmelerine karşın tepkilerde yok değil. Başta aktivistler, gazeteciler ve belgesel fotoğrafçılarından oluşan 100 kişinin ortak bir metin yayınlaması, sonrasında çok sayıda kentin barolarının bulundukları her yerde “Anayasaya ve yasalara aykırı” olduğu gerekçesiyle genelgenin derhal iptal edilmesine ilişkin girişimleri devam ediyor.

Genelgenin iptal edilmemesi durumunda polis şiddetinin artma tehlikesi taşıdığı konusunda fikir birlikteliğinde olan duyarlı kişi ve kurumlar mücadeleleri sonuç alıncaya kadar durmayacaklar.

Polise yetki, halka ve basına yasak…

Dur durak bilmeyen bu yönelimlerin ilk belirtilerini uzak tarihlere gitmeden anlamak güç değil.

2006’da Amed Serhildanı’nda dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan halkın öfkesine karşın “Kadında olsa, çocukta gereği yapılacaktır” diyerek polise sahip çıkmış, kentte günlerce devam eden eylemlerde polis müdahalelerinde çok sayıda kişi hayatını kaybetmiş, onlarcası yaralanmıştı.

2015 yılında gelindiğinde ise AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın özel isteğiyle “İç güvenlik yasası” çıkartılarak yine polis ve diğer kolluk elemanlarını koruma altına almıştı.

Yine aynı Erdoğan 28 Şubat 2016 tarihinde Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) “Mit Tırları” davasından yargılanan gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül hakkında verdiği karara ilişkin yapmış olduğu bir konuşmada AYM’nin kararına uymadığını, saygıda duymadığını belirterek tekrar bu tarz girişimlerde bulunacağının sinyalini vermişti.

Siyasi iktidar  zaman zaman basının özgür olduğunu inkar etse de bugün genelgede olduğu gibi bunu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktadır.

“Bu genelgenin halk nezdinde ne kadar geçerliliği olur?” ve “Düzenleme iptal edilir mi?” Soruları uzun bir süre her birimizin aklında kalacağı gibi bu uygulamanın kalıcılaştırılmaya çalışılması ile ülke gündemini de hayli meşgul edeceğe benziyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu